25 Nisan 2014, Cuma.
Laguna 69 bölgesinin haritası.
Laguna 69 yürüyüşünün başlangıcı, dikkatli bakarsanız göl üzerinde gökkuşağını da görebilirsiniz.
Bölgeyi kaplayan pul pul olmuş ağaçlar.
Yürüyüşyen sahneler. Dağ tepe geçtikten sonra sonunda göle ulaşmak üzereyiz!
Göl, turkuaz mavisini bize belli etmeye başladı.
Büyüleyici Laguna 69.
Dönüş yolunda.
Dönerken yol üzerinde mola verdiğimiz turkaz göl ve turuncu ağaçlar.
Sabah 05:30’da erkenden uyanıyoruz. Laguna 69’un adını ilk defa Trujillo’da beraber konakladığım Lucie’den duymuşum ve sonrasında fotoğraflara bakınca gördüklerim beni o kadar etkilemiş ki, içten içe çok heyecanlanıyorum. Normalde Laguna 69’a kalkan turlar rehbersiz düzenleniyor. Siz sadece yol ücretini ödüyorsunuz ve sonrasında da iyice işaretlenmiş yolu takip ederek göle kadar çıkıyorsunuz. Ücret ise sadece 40 PEN; fakat benim şansıma bizim grupla beraber bizim hostelde çalışan çocuklardan biri de bize eşlik ediyor.
Yürüyüş rotasının başlangıcı olan noktaya bir buçuk iki saatlik bir otobüs yolculuğunu takiben ulaşıyoruz. Sonrasında da yavaş yavaş yürümeye başlıyoruz. İlk olarak düz yolları aşıyoruz, geniş bir vadinin içerisinden ineklerin, öküzlerin, turuncu ağaçların arasından, nehir yolundan geçiyoruz. Tepeye olan üç saatlik tırmanış hiç de kolay olmuyor. Gölün 4650 metrede bulunmasının etkisiyle bir anda yükseklik sizi çarpıyor. Üstelik daracık keçi yolu gibi uzanan yol kaygan taşlarla kaplı. Buna bir de yolun ortasında başlayan etkili yağmur eklenince bir noktada neden orada bulunduğumu sorguluyorum. Bu sırada bizimle beraber yürüyen Hugo sürekli olarak herkesi motive etmeye çalışıyor. Yavaş ama emin adımlarla yukarı çıkmaya devam ediyoruz. Şelaleleri, küçüklü büyüklü gölleri, nehirleri, rengarenk çiçekleri, kocaman ağaçları zigzaglar çizerek aşıyoruz. Beyazlarla kaplı dağ tepeleri uzaklardan bize selam ediyor ve üç saatin sonunda göle yaklaştığımızın müjdesi geliyor.
Gölü ilk gördüğüm saniyeyi ise ömrüm boyunca kolay kolay unutabileceğimi sanmıyorum. Yağmurun durduğu ve güneşin ışınlarını yavaş yavaş üzerimize saldığı bir noktada o turkuaz mavi bir anda beni çarpıyor. Daha önce doğada hiç öyle bir renk gördüğümü anımsamıyorum. Bir saat kadar göl kenarına oturup mola veriyoruz. Sohbet ediyoruz, yanımızda getirdiğimiz sandviçleri mideye indiriyoruz. Sonrasında da istemeye istemeye dönüş yoluna koyuluyoruz.
Çıkışın aksine dönüş benim için çok daha kolay oluyor. Bir buçuk saat içerisinde aşağıya varıyorum. Sonrasında otobüslerimize atlayıp tekrardan Huaraz’a dönüyoruz. Şehre varır varmaz ben tekrardan Cafe Andino’ya gidip karnımı doyuruyorum. Bu sırada bir önceki gece tanıştığım Victor ile rastlaşıyorum. O da bana katılıyor. Otobüs saatime kadar beraber oturuyoruz. Ben sonrasında hostelime gidip sırt çantamı alıp otobüs istasyonunun yolunu tutuyorum. Ertesi sabah başkent Lima’dayım.
24 Nisan 2014, Perşembe.
Konakladığım hosteldeki odamdan “Mercado Central” manzarası.
Mercado Central’den görüntüler.
Linea otobüs firmasının Huaraz’dan kalkan otobüs saatleri.
Plaza de Armas.
Huaraz’dan manzaralar.
Bayıldığım Cafe Andino.
Aslında ilk plana göre Huaraz’daki ikinci günümü “Laguna 69” isimli göle düzenlenen günübirlik yürüyüşte geçirmeyi planlasam da bedenimin sabah erkenden başlayacak bir yürüyüşü kaldıramayacağını hissedince, bunu bir sonraki güne erteleyiyorum. Dolayısıyla bütün günü aylak aylak Huaraz şehir merkezinde geçirmeye karar veriyorum. Sabah kablolu televizyon bulmanın sevincini (evde televizyon izlemeyen bünyelere neler yaptırıyor bu yolculuk) üstümden atamamanın etkisi ile odadan çıkmam da biraz zor oluyor. Sürekli hareket halinde olmaların ardından, bu kaçamak tembellikler o kadar iyi geliyor ki. Ancak karnımın ciddi ciddi acıktığını anlayınca odadan dışarı çıkıyorum. Konakladığım hostel şehrin ana pazarı olan “Mercado Central”in yanı başında bulunuyor. Dolayısıyla ilk durağım da burası oluyor. Peru’daki pazarların düzeni ve organizasyonu oldukça birbirine benziyor. Her ürün için ayrı bir koridor bulunuyor. Etler, meyvalar, sebzeler, baharatlar, bakliye ürünleri, kıyafetler… hepsi ayrı koridorlarda satılıyor. Ben de bir süre pazarda dolandıktan sonra taze sıkılmış devasa meyva suları ile açlığımı biraz bastırıyorum.
Pazardan çıktıktan sonra ilk olarak Linea otobüs firmasının ofisine gidip ertesi gün akşam için 60 PEN’e Lima’ya gece otobüsü alıyorum. Bu sefer emin olmak istercesine tekrar tekrar otobüs yolculuğunun kaç saat süreceğini soruyorum ki, şehre en olmadık saatlerde varıp dımdızlak kalmayayım. Sonrasında da şehrin sokaklarını dolaşmaya çıkıyorum. Huaraz merkezinde çok gezecek görecek yer yok; zaten burası Peru’nun aksiyon merkezi olarak biliniyor. Her şey Huaraz’ı çevreleyen büyüleyici çevrede saklı.
Yine de gezmek isteyenler için ana meydan “Plaza de Armas”da “Museo Regional de Ancash” yer alıyor. Burası Güney Amerika’daki en geniş tarihi taş işlemelere ve heykellere ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda müzede birkaç mumya ve tarihi eser de sergileniyor. Şehir merkezinden yarım saatlik yürüme mesafesinde bulunan “Piscigranja de Truchas”da “Trucha” isimli, benim de bol bol tükettiğim beyaz balıkların yetiştirildiği balık çiftliklerini ziyaret edebiliyorsunuz. Şehrin doğusunda yer alan “Jirón José Olaya” şehrin depremden etkilenmemiş tek sokağı olarak anılıyor ve burada şehrin tarihi yüzüne tanık olabiliyorsunuz, geçmişte nasıl gözüktüğünü görebiliyorsunuz.
Ben sokaklarda bir süre dolandıktan sonra California Cafe’ye gidip burada bir şeyler atıştırıyorum ve blog’larımı tamamlamaya koyuluyorum. Bir yandan da yolculuğun sonraki bölümlerinde neler yapacağıma karar vermeye çalışıyorum. 1-2 saat cafe’de kaldıktan sonra film gösterimlerinin yapıldığı yerel sinema “Huaraz Satyricon”a gidip film izlemeye karar veriyorum; fakat ne yapıp ettiysem de mekanı bir türlü bulamıyorum. Elimdeki haritada yerin işaretlendiği noktadan en az beş kere geçip ara sokaklara bakıyorum. Başarılı olamıyorum. Ben de sokaklarda bir süre daha dolanıp bir süre parkta oturuyorum. Sonrasında da Huaraz’ın en güzel mekanlarından biri olan Café Andino’ya gidiyorum. Bu harika cafe, enfes yemekleri, güzel müzikleri, bisküvi renkli ışıkları bir yana içerisinde bulundurduğu kütüphanesi ile de benden tam puan almaya yetiyor. Ben burada kaç saat oturduğumun farkına varamıyorum.
Hostele döndüğümde girişte Perulu Victor ile tanışıyorum. Victor’la laf lafı açıyor. İki saate yakın muhabbet ediyoruz. Victor bölgede rehberlik yaptığını, bir sonraki hafta on günlük bir tur için Alman bir aile ile yola çıkacağını anlatıyor. Güzel muhabbetle bir gece daha tamamlanıyor. Ertesi sabah Laguna 69 yürüyüşüm için erkenden uyanmak üzere odamın yolunu tutuyorum.
23 Nisan 2014, Çarşamba.
Chavin öncesi mola verdiğimiz gölden görüntüler.
Chavin’in su kanalları.
Chavin’den.
Bu deliklerle dolu taş aslında bir takvim.
Taşlarda yer alan kabartmalar.
Tapınak duvarları taşlarla sıkı sıkıya örülmüş.
Kalıntıların merkezinde yer alan tapınağın sütunlarında çeşitli kabartmalar ve şekiller yer alıyor.
Şehrin altında yer alan labirentlerin havalandırmaları.
Chavin’den manzaralar.
Kalıntıların en önemli ve kutsal parçalarından bir tanesi, 4.5 metrelik Lanzon de Chavin.
Arkeolojik şehrin altında yer alan labirent gibi koridorlar zamanında şamanların dini törenler düzenlediğine inanılıyor.
Kalıntılar arasında dolaşan lamalar.
Chavin’in girişinden.
Küçük kasabalarda seçim propagandaları duvarlarda devam ediyor.
Chavin sonrası yemek yediğimiz kasabanın renkli sokakları.
Gece otobüsleri beni kandırmaya devam ediyorlar. Trujillo’dan bindiğim otobüs görevlileri otobüsün Huaraz’a 07:00’de varacağını söylemesine rağmen, 04:30’da Huaraz’a varıyoruz. Ben uykulu gözlerle nerede ve neden bulunduğumu algılamaya çalışırken bir anda kendimi otobüs istasyonundan dışarı atıyorum. Trujillo’da konakladığım hosteldekilerin tavsiyelerine uyup ‘Akilpo Hostel’de yerimi ayırttığım için, en azından sabahın köründe nereye gideceğimi de çok iyi biliyorum. Karanlık gecede yağmur yağarken ben de istasyonla hostel arasındaki 3-4 sokaklık mesafeyi yürümeye başlıyorum korka korka. Bir yandan da sokaklarda hala dolanan insanların çokluğuna şaşırıyorum. Sonradan şehirden kalkan turların çok erken başladığını ve birçok insanın bu nedenle Huaraz sokaklarında sabahın en olmadık saatlerinde görülebileceğini öğreniyorum.
Hostele vardığımda umutsuz bir şekilde kapıyı çalıp beklemeye başlıyorum. Şansıma beş dakika sonra uykulu gözlerle bir kadın kapıyı açıyor. Bir beş dakika beklememi rica ediyorum, hostel görevlisini çağırıyor. Hostel görevlileri sabahın o kör saatinde hiç mırın kırın etmeden bana odamı vermeyi bırakın, üstüne bir de bölgedeki turlar hakkında detaylı bilgi veriyorlar ve aynı günün sabahı için “Chavin” olarak da bilinen “Chavin de Huantar” isimli kalıntılara gidecek tura da ismimi yazıyorlar. Bir tam gün süren turun ücreti 35 PEN. Tur ekibi sabah 08:00’de buluşuyor, ben de fırsattan istifade odaya gidip o vakte kadar biraz uyukluyorum.
Sabah 08:00’de beni hostelimden alıyorlar ve Chavin yolculuğum da böyle başlıyor. Yol üzerinde etrafı çevreleyen karlı dağ zirveleri arasına sıkışmış bir gölde mola verip manzarayı içimize çekiyoruz. Chavin arkeolojik kalıntıları Huaraz şehrine üç buçuk saat mesafede bulunuyor. Bu arkeolojik kalıntılar, MÖ. 300-1500 yılları arasında bir dönemde bölgede yaşadığı düşünülen Chavin uygarlığından ismini alıyor. 1985 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine giren Chavin’in kıtadaki en eski uygarlıklardan biri olduğu söyleniyor. Bu bölge Kolomb öncesi kalıntıların en eskilerinden biri olarak biliniyor. Kalıntılar, 3177 metre yükseltide yer alıyor. Biz de öğlene doğru bölgeye varıyoruz. Rehberimiz iki saat boyunca bizi arkeolojik kalıntıların arasında dolandırıyor ve bölgenin hikayesini bize anlatıyor. 1945 yılında bölgede yaşanan bir deprem nedeniyle kalıntılar fazlasıyla zarar görse de kalıntılar arasında yürürken dönemin atmosferini hissedebiliyorsunuz. Özellikle şehrin altında örülü son derece iyi korunmuş labirentler ağı, zamanında Chavinli rahiplerin ritüellerini düzenlediği yerler olduğu için oldukça ilgi çekiyor. Bu labirentlerden bir tanesinde bölgenin en kutsal anıtlarından olan 4.5 metre yüksekliğindeki “Lanzon de Chavin” yer alıyor. Bu anıt aynı zamanda “Gülen Tanrı” olarak da biliniyor. Lamalar arasında dolanıp, kocaman merdivenleri inip çıkıp, bu farklı kültüre hayran olduktan sonra geri dönüş yolu öncesinde Chavin’in bulunduğu kasabaya gidip yerel restoranda karnımızı doyuruyoruz.
Zaten gidiş geliş yolda yedi saat geçirdiğimiz için Huaraz şehir merkezine vardığımızda çoktan akşam oluyor. Ben odaya dönmeden önce ana meydana bakan restoranlardan birisinde karnımı doyuruyorum. Sonrasında da hostelimdeki rahat odama dönüyorum. Huaraz, deniz seviyesinden 3100 metrede bulunduğu için akşamları oldukça soğuk oluyor. Odada yatağımın içine girip battaniyelerin altında televizyonda birbiri ardına gösterilen “Law and Order” bölümlerini izlemeye koyuluyorum. Uzun bir günü sonlandırmanın en güzel yanı.